Yorum - Analiz
Elif Çakır: AK Parti’nin yüzde 60’larla sandıktan taçlanarak çıkması gerekmiyor mu?
Peki, hal böyle iken, Kürt meselesi, vesayet kurumlarıyla mücadele, adalet, hukuk, özgürlük gibi alanlarda yaptığı devrim niteliğinde reformlarla zaten toplumun desteğini aldığını ve icraatlarının karşılıksız kalmadığını gören AK Partinin bu seçimlere de endişeden uzak bir şekilde girmesi gerekmiyor mu?
AK Parti, iktidara geldiÄŸi 3 Kasım 2002’yi bir kenara koyduÄŸumuzda, bugüne kadar daima kazananı, sonucu, galibi baÅŸtan olan seçimlere girdi.
AK Parti’nin, 24 Haziran baskın seçimler haricinde, girdiÄŸi genel ve yerel seçimler öncesinde ‘sandık’ endiÅŸesi taşıdığına dair bir açıklamasına, ya da CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ‘bu seçimler zor geçecek’ dediÄŸini falan duydunuz mu?
Ve fakat, 16 Nisan referandumdan hemen sonra (ki 2019’da gerçekleÅŸecek olan CumhurbaÅŸkanlığı seçimlerine 2 yıldan fazla zaman olmasına raÄŸmen) CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan “bu kez seçimler zor, yüzde 50 artı 1 kolay ulaşılacak bir oran deÄŸil” demeye baÅŸladı.
Ki Türkiye’nin yeni bir yönetim sistemine geçmesini isteyen, CumhurbaÅŸkanlığı Sisteminin maddelerini yazan, imzalayan, CumhurbaÅŸkanı seçilebilmek için yüzde 50 artı 1 kazanma ÅŸartını getiren AK Parti’nin kendisi.
Yani Türkiye’nin yeni bir yönetim sistemine geçmesi gerektiÄŸini söyleyen, ülkenin gündemine taşıyan, bunun için anayasa deÄŸiÅŸiklik teklifi hazırlayan, Meclis’e getiren, ülkeyi referanduma götüren, dahası kazanmak için yüzde 50 artı 1 ÅŸartını getiren CHP falan deÄŸil.
Ezcümle AK Parti’ye bu sistem dayatılmış falan deÄŸil.
Mevzu anlaşılsın diye daha açık bir örnekle yazayım.
Mesela, AK Parti iki yıl önce iktidara gelmiş de, ülke siyasetindeki kronik sorunlara dair topluma vaat ettiği çözüm politikalarını hayata geçirip, uygulamaya koyduğu politikaların müspet sonuçlarını almaya başlamadan ülke yeniden erken seçime gidiyor falan değil.
AK Parti artık bir marka.
Ve 15 yıldır kesintisiz bir şekilde iktidarda.
Siyasal ve ekonomik krizle boÄŸuÅŸan bir Türkiye’yi devralıp, içeride ülkenin kronik sorunlarına acil yapısal çözümler üretmeye çalışırken, bir yandan da Türkiye’nin uluslararası görünürlüğünün hızla olumlu anlamda deÄŸiÅŸmesini saÄŸladı.
Devlet merkezli siyaset değil toplumsal taleplerin siyasete taşınmasına öncülük edeceğini, toplumu siyasetin nesnesi değil öznesi olarak gören bir siyaset tarzını hayata geçireceğini söyleyen AK Parti, demokrasi, özgürlük, adalet gibi alanlarda yaptığı reformlar sayesinde revizyonist kimliğiyle bütünleşmiş oldu.
AK Parti iktidara geldiğinde zaten bir ittifak partisiydi. Kuşatıcı söylemleriyle ve politikalarıyla toplumun farklı kesimlerini kendi şemsiyesi altında bulunduruyordu.
Peki, hal böyle iken, Kürt meselesi, vesayet kurumlarıyla mücadele, adalet, hukuk, özgürlük gibi alanlarda yaptığı devrim niteliğinde reformlarla zaten toplumun desteğini aldığını ve icraatlarının karşılıksız kalmadığını gören AK Partinin bu seçimlere de endişeden uzak bir şekilde girmesi gerekmiyor mu?
Temel Karamollaoğlu: Aday olarak çağrım toplumu kutuplaştırmayalım
Seçimler, vatandaşların kendisini yönetmesini istediği lider, iktidara gelmesini arzuladığı parti için anayasal tercih hakkını kullanmasıdır. İktidara talip siyasal partilerin eşit bir şekilde yarıştıkları bir süreçtir.
Dolayısıyla, hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin, huzurla yönetebileceği bir toplum ister.
Vatandaş, seçim hengamesi bittikten sonra ülkenin sükunete kavuşmasını, oy vermese dahi, iktidar partisinin söylemlerinin kuşatıcı olmasını bekler.
Çünkü, iktidar partisinin ve diğer siyasi partilerinin söylemlerindeki gerilim toplumsal gerilimi artırır.
Ve o toplumda huzur kalmaz. Huzurun olmadığı toplumlarda sorunlar giderek artar.
O yüzden, Saadet Partisi lideri Temel KaramollaoÄŸlu’nun dün CumhurbaÅŸkanlığı adaylığını açıklarken, bütün siyasetçilere “toplumu kutuplaÅŸtırmayalım” diye seslenmiÅŸ olmasını takdirle karşıladım.
Ne kadar basit bir çağrı değil mi?
Fakat, o kadar önemli ki…
Çünkü, ben de bir ülke için en büyük tehlikenin kutuplaşma olduğuna inanıyorum.
Sayın KaramollaoÄŸlu’nun ÅŸu çaÄŸrısı umarım bütün siyasetçilerimize ulaÅŸmıştır:
“Oy devÅŸirmek için toplumu germek, seçimi savaÅŸ gibi göstermek, milli gayri milli gibi tanımlamalara girmek bu millete yapılacak en büyük kötülüktür.”
Henüz yorum yapılmamış.